Meme Kanseri Tedavisinde Yaşama Katkı Sağlayan Yenilikler
Dünya’da her 5 kişiden biri yaşamı boyunca kansere yakalanıyor. Yapılan araştırmalar 2020 yılında dünya genelinde 19,3 milyon yeni kanser vakası bildirildiğini gösteriyor. Yeni kanser vakalarının %11,7’sini oluşturan meme kanseri, en sık görülen kanser olarak ilk sırayı alıyor. Son yıllarda bu konuda artan farkındalık sayesinde yeni tanı konulan meme kanserlerinin yaklaşık %90’ı 1. – 3. evrede, yani erken aşamada fark ediliyor. Meme kanseri sıklığındaki artışa rağmen, hem tedavideki gelişmeler hem de çoğunlukla erken aşamada tanı konulması sayesinde meme kanserinde yaşam kalitesi ve süresi artıyor.
Memorial Antalya Hastanesi “1-31 Ekim Meme Kanseri Farkındalık Ayı” nedeniyle meme kanserinde erken tanıya dikkat çekmek için bu konudaki değerli uzmanların ve kanser öyküsü olan hastaların da katılımı ile bir basın toplantısı düzenledi.
Memorial Sağlık Grubu Antalya Onkoloji Merkezi Başkanı Prof. Dr. Mustafa Özdoğan önderliğinde düzenlenen toplantıda; Genel Cerrahi Bölüm Başkanı Prof. Dr. Alihan Gürkan, Tüp Bebek Merkezi’nden Doç. Dr. Murat Özekinci, Tıbbi Onkoloji Bölümü’nden Doç. Dr. Şeyda Gündüz, Medstar Antalya Hastanesi Tıbbi Onkoloji Bölümü’nden Prof. Dr. Ayşegül Kargı ve Prof. Dr. Mükremin Uysal, Radyasyon Onkolojisi Bölümü’nden Prof. Dr. Vildan Kaya konuşmacı olarak yer aldı.
Memorial Antalya Hastanesi Onkoloji Merkezi Başkanı Prof. Dr. Mustafa Özdoğan, meme kanseri tedavisindeki yenilikler hakkında bilgi verdi.
Teknoloji meme kanseri hastalarından yana
Gün geçtikçe ilerleyen teknoloji ile birlikte meme kanserinin tanı ve tedavisi konusunda önemli gelişmeler yaşanıyor. Modern yöntemler sayesinde hastalar konforlu bir şekilde sağlığına kavuşuyor. Oysa 1970’lere kadar meme kanserinin tedavisi sadece “radikal mastektomi” denilen, memenin komple alındığı ameliyat olarak görülmekteydi. 1978 yılında FDA’nın (ABD Gıda ve İlaç İdaresi) tamoksifen etken maddeli hormonal tedaviyi onaylamasından itibaren, meme kanseri araştırmaları, tüm kanser tedavilerini sürükledi ve kanserde ilklerin çoğu meme kanseri tedavisinde yaşandı.
Kanserin genetik olup olmadığının saptanması büyük önem taşıyor
Doksanlı yıllarda, meme kanserlerinin %5-10 kadarının kalıtsal olduğu ve bu durumdan sorumlu hücresel mekanizmanın, anne ya da babadan aktarılan mutasyona uğramış BRCA1 ve BRCA2 genleri olduğu keşfedildi. Günümüzde BRCA1 ve BRCA2 genlerinin DNA tamirinden sorumlu olduğunu bilinmektedir. Meme kanserli bir hastanın, mutasyona uğramış kalıtsal kanser genlerini taşıyıp taşımadığını bilmek birkaç açıdan çok önemlidir. Çünkü kalıtsal kansere sahip bir meme kanseri hastasının diğer memesinde veya başka organlarında da kanser gelişme riski bulunmaktadır.
Birinci ve ikinci derece akrabaların kanser riski hesaplanabiliyor
Genetik testler, meme ile yumurtalıkların alınması gibi koruyucu ve yaşam kurtarıcı cerrahilerin karar süreci açısından çok önemlidir. Ek olarak hastanın birinci-ikinci derece akrabalarının da kanser geliştirme riski hesaplanabilmekte ve korunma yöntemleri aileye bu sayede anlatılabilmektedir. Ayrıca kalıtsal meme kanserli hastalara özgü olarak, PARP inhibitörü sınıfından yeni nesil akıllı ilaçlar mevcuttur. 50 yaşından önce meme kanseri tanısı alanlar ve birinci-ikinci derece akrabalarında meme veya over kanseri tanısı olanlar, kalıtsal meme kanseri riski taşımaktadır.
HER2’ye karşı geliştirilen ilaçlar başarılı sonuçlar veriyor
1998’e gelindiğinde, onkolojinin en büyük keşiflerinden biri yine meme kanserinde duyuruldu. Hücre yüzeyinde bulunan, büyüme-çoğalmadan sorumlu HER2 reseptörünü aşırı ifade eden meme tümörlerinde bu reseptöre bağlanmak ve çalışmasını engellemek üzere tasarlanmış ilk akıllı ilaç olan trastuzumab FDA onayı aldı. Meme kanserli hastaların %25-30 kadarı, genetik bir değişim sonucu, hücre yüzeylerinde HER2 (insan epidermal büyüme faktör reseptörü-2) olarak adlandırılan reseptörü normalden çok daha fazla bir yoğunlukta barındırmaktadır.
Hücre büyümesi ve çoğalması ile ilgili olan HER2 proteininin aşırı ifadesi, daha agresif hastalık ile ilişkili olmaktadır. Bununla birlikte HER2’ye karşı geliştirilen günümüzde çok sayıda ilaç mevcuttur ve bu ilaçlar hastalığın tedavisini kolaylaştırmaktadır. Hatta bu ilaç türlerin son örnekleri “ikili” yapıdadır; hem HER2’ye bağlanıp çalışmasını engelleyen antikor hem de kanser hücresini tahrip eden kemoterapi molekülleri barındırmaktadır. HER2’ye karşı geliştirilen ilaçlar, biyoteknolojinin en büyük zaferlerinden biri olarak görülmektedir.
İmmünoterapi ve akıllı ilaçlar gündemde
2010’lu yıllara gelindiğinde, meme kanserleri artık sadece mikroskop altındaki görünümlerine göre değil, “moleküler özelliklerine” göre 4 alt tipe ayrılmaya başladı ki bu da onkologların tedavi seçiminde çok daha isabetli kararlar vermesini sağlamaktadır. Meme kanserinin moleküler sınıflamasında hormon (örtojen ve progesteron reseptörü) pozitif ya da negatifliği ve HER2 reseptörü pozitif ya da negatifliği dikkate alınarak bir sınıflama yapılmaktadır. Hem östrojen-progesteron negatif hem de HER2 negatif gruba “üçlü negatif” meme kanseri denmektedir. Üçlü negatif alt-tip, tüm meme kanserlerinin %10-15 kadarını oluşturan ve agresif gidişata sahip bir tümör türü olmanın yanında hormon ilaçları ve HER2’ye yönelik tedavi seçeneklerinin de kullanılamadığı bir durum olmaktadır. Son 3 yıla kadar ileri evre üçlü negatif meme kanserinde tek tedavi seçeneği kemoterapi iken, bugün bu kanser türünde hem immünoterapi hem de yeni nesil bir akıllı ilaç kullanıma girmiştir. Yine onkolojide ilk olarak, bir biyobenzer ilaç, HER2 pozitif meme kanserleri için 2017 FDA onayı almıştır.
Hastaların yaşam kalitesi ve süresi arttı
Meme kanseri için en önemli gelişme ise ilk FDA onayını 2015’te alan “CDK 4/6 inhibitörü” denilen, hücre çoğalma döngüsü baskılayıcı ilaçlardır. Bu ilaçlar, tüm meme kanserlerinin %70’ten fazlasını oluşturan hormon pozitif grupta adeta çığır açmakta ve “kemoterapisiz tedavi” dönemini başlatmaktadır. CDK 4/6 inhibitörlerinin uzun dönem (6 yıllık) kullanım sonuçları, geçtiğimiz ay gerçekleştirilen Avrupa Tıbbi Onkoloji Derneği 2021 Kongresi’nde sunuldu ve kongrenin en dikkat çeken çalışması oldu. İleri evre meme kanserine sahip hastaların dahil edildiği bu çalışmanın sonucuna göre, CDK 4/6 inhibitörünün standart hormonal tedaviye eklenmesi, genel sağkalımda 1 yıllık bir uzama sağlamaktadır. Bu, 4. evre meme kanserleri için 5 yılı aşan bir genel sağkalımı gösteren ilk bilgi olmaktadır.